14 Eylül 2017 Perşembe

20 Dakika da Başka Bir Ülkeye Geçmek (SAKIZ ADASI)


SAKIZ ADASI (CHIOS)
Ülke: Yunanistan
Dil: Yunanca
İngilizce Dil Seviyesi: Orta
Turizm Pahalılık: $$
Nüfus: 52.000
Olmazsa Olmaz: En az 1 gece kalış ve araba kiralama



2014 yılında yapmış olduğum Cruise gezisinde Yunanistan bende öyle bir etki bırakmıştı ki, her yaz gitmiş olduğumuz Bodrum ve Çeşme tatil programlarına yakın Yunan adalarını eklemek benim için hobi olmuştu. Ancak malum vize probleminden dolayı tek bir Yunan adası için vize almaya değmez mantığıyla her zaman ertelemiştim. Bu sene belirli uğraşlarla benim 1 sene arkadaşımında 5 senelik Shengeni kapmasıyla koştur koştur Sakıza gittik.

Çeşme Feribottan Sakız Merkez görünümü


   Öncelikle söylemeliyim ki Sakız bildiğimiz Yunan adası mimarisine pek uymuyor. Mavi beyaz evlerden oluşan bir ada bekliyorsanız bu ada size göre değil. Mimari daha çok bizim Ege-Akdeniz sahil beldelerine yakın. Ancak Çeşmeye oldukça yakın olan bu adanın gerçekten uygun fiyatlara sahip olmasıyla birlikte bir adaya göre büyük bir alana sahip olmasından kaynaklı gezilecek bir çok yerinin olması;  hali hazırda bir Schengen vizesi olan biri için kesinlikle gezi rotasına ekleyebileceği bir yer haline geliyor.

Rent-a Car bölgesinden Sakız Kasabası


    Ada kesinlikle arabaya ihtiyaç duyulan bir yer. Birçok küçük köy ve kasabadan oluşan Sakızın plajları da şehir merkezinden oldukça uzakta. Yani günü birlik gelirseniz sadece şehir merkezinde dolaşacağınızdan adadan bıkmanız ve geri dönünce kötü yorumlarda bulunmanız oldukça olası. Ama arabanız olduğu taktirde birbirinden sevimli ortaçağ köylerini ziyaret edebilir, el değmemiş tertemiz denizlerine girip deniz kıyısında kişi başı sadece 15-20 euroya ziyafet çekebilirsiniz.

Ada çok uygun fiyatlara ev sahipliği yapsa da bayramda veya haftasonlarında araç kiraları için aynı durumdan bahsedemeyiz. Normalde günlük 25-30 euro karşılığında araç kiralayacakken bu dönemlerde 45-50 euro vermeyi kabullenmeniz gerekir. Bir de ada da olduğunuzu düşünürseniz benzin fiyatlarının Yunanistanı geçin Türkiyeden bile daha pahalı olduğuna pek şaşırmayın. Neyseki maksimum 300-400 km yol yapacaksınız :)

   Ayrıca yabancı dil korkunuz varsa adaya gelmekten korkmayın. Çünkü adanın yabancı turist nüfusunun %90'ından fazlasını Türkler oluşturuyor. Bu nedenle gittiğimiz tüm restoran ve kafelerde Türkçe menüler önümüze konuldu. Bununla birlikte hediyelik eşya satan dükkanlarda herşey Türkçe olarak yazıyor. Bakkalların önünde dondurma burada, çömlekçi de Gülhanın Galaksi rehberi, restoranlarda kuzu şiş yazıları görmeniz gayet normal.

Nasıl Gidilir: Çeşme limanından gidiş dönüş 25€ bilet ücret karşılığı Ertürk, Turyol ve Sunrise (San Nicholas) feribotlarıya .

Sakız Adası Gezilecek 10 Yer:

Siyah: Gezilecek Destinasyonlar
Kırmızı: Ortaçağ Köyleri
Turuncu: Ünlü Plajlar

1. Chios Town (Ada Merkezi)
2. Armolia (Çömlekçileriyle ünlü köy)
3.Pirgi
4. Olimpi (Ortaçağ Köyü)
5. Mesta (Ortaçağ Köyü)
6. Vessa (Ortaçağ Köyü)
7. Avgonyma (Ortaçağ Köyü)
8. Avanatos ( Terkedilmiş Köy)
9. Lagkada (Balıkçı Köyü)
10. Lithi ( Balıkçı Köyü)


1. CHİOS TOWN


Chios Town adaya ayak bastığınız ilk ve adadan ayrılırken son bulunacağınız kasaba. Bir bakıma ada nüfusunun yarısından fazlasına ev sahipliği yapıyor. (32.000) Hemen kuzeyindeki Vrontados'u da bu alana eklersek bu sayı 38.00 ediyor ve bu rakam adanın 5'te 4'ünün günlük hayatını bu kasabada geçirdiğini söylüyor. Çift şeritli bir sahil yolunun etrafında restorant, pub ve kafelerle dolu olan kasaba, turistlerin uğrak noktası. Oldukça küçük bir yer ve günübirlik gelirseniz tek dolaşacağınız yer olacağından sıkılmanız olası. Sahil yolunun bir arka sokağına geçtiğinizdeyse daha çok kıyafet ve hediyelik eşya satan dükkanları görmeniz mümkün. Araba kiralamak isterseniz indiğiniz porttan 3 dakika yürümeniz sonucu Hertz, Avis, Smart gibi birçok rent a car firması bulabilirsiniz.

Sahil yolundaki kafelerde uygun fiyata kahve içebilir, akşamsa metropolis, central ve plan b gibi gece mekanlarında biralarınızı yudumlayabilirsiniz. Gerçi bizim gittiğimiz dönemde üniversitelilerin şehir dışında olmasından dolayı mekanlar oldukça boştu fakat üniversite döneminde bu küçük mekanların güzel partilere ev sahipliği yaptığını duyduk.

Sakız Merkezde Yemek ve Kahve İçilebilecek Yerler:

Hotzas (Hocanın Yeri)
Adadaki diğer tüm kafe ve restoranlarda olduğu gibi Menü Türkçe
Mandalinalı Kuru Fasülye ve Otlu Mantar


Mekan Sakız'ın en ünlü tavernalarından biri. Adanın yerlilerinin müdavimi olduğu taverna, Türkler tarafından da oldukça tercih edilen bir yer olduğundan gitmeden önce kesinlikle rezervasyon yaptırılmalı. Eğer rezervasyonsuz giderseniz boş masalara rağmen geri çevrilebiliyorsunuz. Genelde sebze ve kırmızı et yemeklerinin bulunduğu menüden biz otlu mantar, salçalı köfte ve mandalinalı kuru fasülyeyi tercih ettik. Köfte pek damak tadımıza uymasa da Mandalinalı Kuru fasülyeye aşık olduk ve Türkiyeye dönünce kesinlikle yapmayı deneyeceğimize birbirimize söz verdik.

İkram Edilen Tatlı
Et dünyasını bir kenara bırakırsak bu yemek gerçektende hayatımda yediğim en iyi yemekti, aroması lezizdi:) Otlu mantarı da ne kadar beğensekte bize biraz ağır geldi. Yemeğin sonunda adını bilmediğimiz tuhaf bir tatlı ikram edildi. Ama tadı hoştu.



Bu arada restoran sahil tarafında olmadığından ve biraz dar sokaklardan gidildiğinden diğer lokantalara nazaran daha zor bulunabilir. Ancak Türkiyeden çeken hattınızla oldukça kolay bir şekilde restoranı bulabilirsiniz.



Diğer restoranlar:
To Apomero : Şehirden biraz uzakta Karfasa doğru, manzaraya sahip.
To Tsikuodo: Sahil şeridinde Deniz Ürünleri Taverna
Ta Delfinia: Sahil Şehirinde Deniz Ürünleri Taverna
The Pastards: İtalyan Mutfağı (Pizza ve Makarna)
La Bussola: İtalyan Mutfağı (Pizza ve Makarna)
Stou Giorgou: Şehirden biraz uzakta Manzaraya sahip Yunan Mutfağı

Yukarıdaki restoranlardan hiçbirine gitmediğimiz için yorumda bulunamayacağım. İnternette bu yerler için oldukça fazla sayıda yorum var oralardan bilgi edinebilirsiniz.
Fakat sakız adasına has tavuk dönerin olduğu lokanta ve The Pastards her geçtiğimizde hınca hınç doluydu.

Gece Hayatı:


Oz Coctail Bar
Kokteyl Monopoly'Si


Central, Plan- B, Metropolis bizim gitmeden önce araştırdığımız en iyi gece mekanları olarak göze çarpıyordu. Fakat anladık ki buralar biraz daha genç kesime üniversitelilere hitap eden yerler olduğundan dolayı bomboştu. Üçü de sahil yolunda bulunuyor. Sueno Bar her ne kadar oldukça dolu olsa da biraz bizim Kuşadası ve Marmaristeki barlara benzettiğimizden girmedik ve Oz Coctail Bar'ı deneyelim dedik. Bu bar güzelve kalabalıktı. Küçük bir pasaj içinde küçük  bir mekan olan Oz Coctail Bar'da Kokteyler 7 ila 10 euro arasında değişiyor. Patlamış mısır ve acılı, peynirli tuzlularla birlikte servis ediliyor. Mekan tatmin ediciydi.



Ulaşım: 
1. Dolmuş: Ada Merkezinden güneye ve kuzeye doğru her saat başı dolmuş seferleri düzenleniyor. Dolmuş durağı ada merkezinde bulunan büyük parkın hemen yanı başında.
2. Taksi: Ada merkezinde bulunan taksilerden diğer sayfiye kasabalarına geçiş yapabilirsiniz.
3. Araç Kiralama: Günlük 25-30, Haftasonu günlük 45-50 euro.

Chios Town- Karfas Otobüs Seferleri


2. KARFAS

 Aslında Karfas'ı sadece plaj bölümüne eklemek daha mantıklı olsa da, konaklama tercihinden ötürü kasabalar bölümüne ekledim. Karfas plajının etrafına serilmiş olan birkaç otel ve birkaç evden oluşan küçük bir semt büyüklüğündeki yerleşim yeri konaklama için en ideal yerlerden biri. Araba kiralamadığınız günlerde şehir merkezine saat başı dolmuş aracılığıyla giderken, gece saatlerindeyse sadece 10 euro karşılığı merkeze gidebilirsiniz. Nitekim bizim kaldığımız otel bu koydaydı ve uygun fiyatlı konaklamayla birlikte ekonomik ulaşım masraflarıyla tatilimizi bütçemizin altında bitirmemizi sağladı.

 
Resimde Görülen Şezlonglar herhangi bir içecek veya yiyecek sipariş etmeniz durumunda ücretsiz.

3. ORTAÇAĞ KÖYLERİ

Bu köyleri 6 tane olarak ele alabilsekte Pirgi, Olimpi ve Mesta tam olarak bu isme uyuyor.

A) Armolia; Çömlek mağazalarının bulunduğu bir köy. İçerisinde 5-6 tane çömlek dükkanından başka birşey bulunmuyor. Nitekim bizim hiç ilgimizi çekmedi ve çömlekçi deki 10 dakikalık ziyaretimizden sonra yola çıktık.

Armolia Çömlekçileri


Armolia Arka Sokakları 

B) Pirgi: Rotanın 2. durağı Pirgi benim Sakız adasında en çok hoşuma giden köy oldu. Kendine has mimarisiyle dikkat çeken köyde, mimari iyi korunmuş. Yeni yapılan evler dahi aynı desenler verilerek boyanmış. Sokaklar çok dar değil ve köy meydanı yeteri derecede geniş. Meydanda oturduğunuz bir kafede 1.5 euroya büyük boy Türk kahvesi içtik. Pardon Grek Coffee. Bu arada haberiniz olsun bizim 100 yıllık Türk kahvemiz onlarda Grek Coffe, Rakımızsa Uzo olarak geçiyor. Gerçi Uzo rakıdan biraz daha yumuşak bir içime sahip olsa da bu çalınmış olma gerçeğini kapatmıyor :)

        

 





C) Olimpi: Mesta kadar ortaçağ özelliğini korumuş olsa da Mestadan daha az bakımlı bir köy ve Mestadan daha az turistik. Mesta ve Pirginin meydanı gibi küçük bir meydanı da bulunmuyor. Her iki köyün meydanında da 6-7 kafe bulunurken burada sadece Meydan diye geçse de meydan olduğunu anlayamadığımız bir kilisenin etrafında sadece Amethistos ve Prygos adında 2 tane restoran bulunuyor. Biz Amethistosta yemeğimizi yedik. Sadece kabak köftesi ve 2 büyük çay söylememize rağmen resimde görülen Patates salatası ikram olarak geldi. Ancak diğer Yunan restoranlarından farklı olarak Su ve ekmek için ekstra ücret istediler ve bundan aynı bizim Türk restoranlarındaki gibi hesap gelince haberimiz oldu.
 
Olimpi ve Mesta kale surlarının içerisinde çok dar sokaklara sahip 2 köy. Bu köyler korsan saldırılarından korunmak için kale görüntüsü verilmiş ve ortaçağdaki sakız ticaretinin merkezini oluşturmuş.

D) Mesta: Adanın en turistik köyü Mesta oldukça iyi korunmuş dar sokaklara sahip kendinizi ortaçağda hissedebileceğiniz bir köy. Sokaklar ve evler oldukça bakımlı yollar çok dar ve birazda labirent gibi. Köy meydanı hariç sokaklarda 1-2 tane daha kafenin bulunduğu köy çok güzel olsa da bana biraz Kolostrofobik geldi. Önceki gezilerimde gördüğüm San Gimignano (İtalya) ve Sighisiora ( Romanya) kadar beni etkilemese de birkaç saat içerisinde zaman geçirilebilecek küçük ve sevimli bir yer. Meydanında ise ücretsiz wi-fi ya bağlanıp yine bir büyük boy Türk kahvesini 1.5 euroya içebilirsiniz. Biz çift olarak Türk kahvesi bağımlısı olduğumuz için sadece bunların fiyatlarını aklımızda tutabildik. Köyde ayrıca bir tane de Mesta doğumlu yurtdışında eğitim görmüş bir Turizmcinin açmış olduğu otel var. Ancak bu otel bizim bildiğimiz otellerden biraz farklı. Eski şehrin içerisinde farklı yerlerde 20 adet revize edilmiş oda, yüzyılları üzerinde taşıyan evlerde bulunuyor.

E)Vessa: Mestadan 20 km, Armoliadan 6.5 km uzaklıktaki bir köy. Mesta Anavatos arasını Batıdan 1 saat uzaklıkla geçtiğimiz için yol üzerinde denk geldik. Vessa antik köy olarak geçse de yeni yapılan köy evleriyle birleşmiş durumda. Köyün girişinde bir adet köy kahvesi bulunuyor.

F)Avgonima: Evlilik teklifi ettiğim köy olduğu için benim için yeri oldukça farklı! En güzel gün batımının izlendiği yer olduğundan dolayı yemeyi burada tercih ettik. Gerçekten de manzarası özellikle gün batımının turuncuyla mora çalan renginde şarabınızı yudumlamak paha biçilemez. Köy oldukça küçük sadece 15 dakikada tüm köyü yürüyebilirsiniz. Köy çok küçük olsa da gün batımından dolayı popüleritesi oldukça fazla. Köyde 4 tane otel ve restoranlar bulunmakta.



     Bizim yemek değimiz yer: To Asteri idi. Yemekleri, sunumu ve manzarasıyla gerçekten çok      başarılıydı.


G: Anavatos: Avgonimadan 5 km uzaklıktaki terkedilmiş bir köy. Yunan isyanı sırasında Osmanlı askerlerinin adaya girmesi sonucu oluşan üzücü olayların simgesi haline gelmiş olan yer. Buna Yunanlılar ve Batılılar katliam olarak söz etse de tarihin kimler tarafından yazıldığından kaynaklı sıfatsız bırakabiliriz. Köyde şuanda sadece 1 taverna açık durumda ondan başka heryer yıkılmış ve bakımsız durumda. Anlatılanlara göre durum şöyle gerçekleşiyor: Sakız adası Osmanlı döneminde Sakız üretiminden kaynaklı oldukça zengin bir ada olduğundan dolayı Osmanlıyla arası oldukça iyi. Ancak Sisamlı isyancılar bu adaya gelerek Türklere ait yerleri yıkar ve camiileri ateşe verirler. Bunun ardından Sakızlı birtakım isyancılarda Sisamlılara katılır. Bunun üzerine Osmanlı yönetimi askeri gücünü ortaya koyarak ağır bir şekilde cevap verir. Dönemde 120.000 nüfuslu olan adada 22.000 kişi Yunanlı kaynaklara göre öldürülür. 45.000'i İzmir ve Mısır köle pazarlarına gönderilirken, 50.000'i diğer Yunan adalarına gönderilir. Sadece 1.800 kişi Sakız üretimi yapılsın diye bırakılır. Bu dönemde isyancılardan bazıları zor bir coğrafi alanda saklı bir köye gelir ve Osmanlı güçleri geldiklerinde ise teslim olmamak için sarp uçurumdan kendilerini aşağıya bırakırlar. İşte bu yer Anavatos.

4. BALIKÇI KÖYLERİ- KOYLARI

Bizim 1 günlük rotamız tam olarak şöyleydi: Karfas- Armolia-Pirgi-Olimpi- Mesta- Limenas- Vessa- Lithi- Avgonima- Anavatos-Chios Town. Tek 1 günde bütün kasabaları gezmek istediğimiz için ve Adanın batısınıda görebilmek için rotayı doğudan güney batıya oradan kuzeye doğru çevirdik. Ancak Vessa- Avgonima arasındaki batı yol oldukça sarp ve virajlı. Burada mükemmel manzaralar görmüş olsakta pek bu hattı kullanmanızı önermem. Zaten tüm yol boyunca sadece 1 İstanbul plakalı araç haricinde yolda başka bir araçta görmedik. Yol üzerindeki Köyler:

A) LİMENAS(BATI): Psara adasına kalkan feribotun da bulunduğu adanın 2. büyük limanına ev sahipliği yapan belde. Sahil kenarında birkaç taverna bulunmakta.

B) LİTHİ(BATI): Oldukça güzel bir kum plajına sahip bir koy olan Lithide birçok balık restoranı bulunuyor. Biz Olimpide yiyeceğimiz için sadece arabayla koya uğradık ama oldukça popüler bir koy ve mekanlar dolu.

Batı Yakasında Arabayla seyahat ederken görebileceğiniz manzaralardan biri. Bunun benzeri birçok güzel koy var. 


C) LAGKADA (DOĞU):


Fotoğraf Katsekadelis.com'dan alınmıştır.

Adadaki belki de en çok beğendiğim yer diyebilirim. Küçük bir koyun etrafında birçok tavernanın bulunduğu birbirinden lezzetli yemekleri durgun ve berrak bir koya bakarak, (biraz da yatlara), leziz tatlar tadabileceğiniz sevimli bir köy. Sakızın merkezinden sadece 20 km uzaklıktaki bu köy kesinlikle ziyaret edilip güzel bir yemeği hakediyor.
Nostos Taverna


Bizim yemek yediğimiz yer Nostos'tu. Bizdeki soğan halkalarına benzemeyen görüntüsüyle dikkat çeken büyük bir kalamar, karamelize soğanlı Gümüş balığı (2 kişiyi doyuracak cinsten) , Caciki ve 200 ml uzoya toplam 25 € ödedik. Aynı manzaraya sahip Türkiyedeki en kötü restoranda bu yemeğe bayılacağımız 300 tl ile karşılaştırınca zevkimiz daha da arttı.. Tüm bu güzelliklerle birlikte yemeğin sonunda  da 2 külah çikolata kaplamalı vanilyalı dondurmada hediye geldi. Bulunduğumuz yerin tek kötü yanı ise aşırı derecede arı barındırması. İlk yemeğimizin gelmesiyle yaklaşık 15-20 dakika boyunca minimum 20 tane arı saldırısına maruz kalsakta yakılan kahvenin kokusuyla masamızdan yavaşça arılar uzaklaştı. Bu arada dikkat edilmeli, plajlarda da oldukça arı nüfusu sahip adada.



Plajlar:
1. Karfas ( Kumsal- Organize Plaj)
Çevresinde 8-10 tane işletmenin bulunduğu plaj. Kumlu ve aya yorgi soğukluğunda bir suya sahip. Oldukça sığ bir suya sahip olduğu için çocuklu aileler tarafından tercih ediliyor.


2. Mavra Volia ( Volkanik taşlı- organize olmayan plaj)
Suyu oldukça soğuk olduğu için ben giremedim. Yerliler tarafından en çok tercih edilen plaj ve görüntüsü harika. Denize girmeseniz bile taşların üzerine bir havlu atıp bira içerek güzel manzaranın keyfini çıkarabilirsiniz. Plaj her ne kadar organize olmasa da bir adet duş ve 3 adet soyunma kabini bulunduruyor. Ayrıca kumsalın arka tarafında bir tane kafe bulunuyor.


3. Komi Beach (Çakıl-kum, Organize Plaj)

Birçok otelin bulunduğu plaj, sakız adasında gördüğüm en kalabalık plajdı. Suyu Karfasınkiyle aynıyken kumsal olmasına rağmen denizin içinde çakıllar bulunuyordu. 


4. Lithi Beach ( Kumlu Plaj): 
Gittiğimizde oldukça rüzgarlıydı. Kenarındaki tavernalar oldukça doluyken kumsalı çok hoş görünüyordu.

Fotoğraf:www.gr-beaches.com sitesinden alınmıştır.


5.Ayia Dinami (Olimpi yakını)


6. Glari Plajı (Vrontados- Lagkada arası)

Vrontados'tan Lagkada yolu arasında denk geldiğimiz yukarıdan bu manzaraya şahit olunan koy. Suyu çok durgun bir dahaki sakız gezimde kesinlikle uğrayacağım ilk plaj.


7.Ayia Fotini ( Güney Doğu)







22 Nisan 2017 Cumartesi

Uzun Adamların Ülkesi Karadağ

KARADAĞ


Nüfus: 622.159
GDP: 6.620 $
Etnik: %45 Karadağ, %28 Sırp, %8 Boşnak, %5 Arnavut
Dil: Karadağca
Para Birimi: Euro
İngilizce Dil Düzeyi: İyi
Hayat: Ekonomik

Geçirdiğimiz Gün: 2
Harcanan Para: 44 €



Nasıl Gidilir: 
* Uçakla: İstanbuldan Direkt Uçuşla 1:50 dakikada Podgorica Havalimanına gidilebilir.
* Komşu Ülkelerde: Belgraddan 10.5 saat, Tirandan 4 saat ve Saraybosnadan 5.5 saat otobüs yolcuğuyla gidilebilir.
* Önerim: Bu güzeller güzeli ülkeye Sırbistan üzerinden sakın gitmeyin. Biz düştük çocuklarımız düşmesin tarzında size verebileceğim öneri biz bu hataya düştük siz düşmeyin. Belgrad'da konaklamamızdan sonra 500 km'lik yolu küçümseyerek otobüse atlayıp Budva yollarına çıktık. Tabi biz bu yolu kendi yollarımız olarak düşünerek geçmiş deneyimlerimize dayanarak gittik. Ancak 11.5 saatlik yolu karadağın adına yakışan dağlarının arasındaki virajlarla önümüzdeki pembe t-şirtlü dayı ve arkamızda yumurta yiyen elemanlarla geçirerek gittik. Bu nedenle siz siz olun İstanbuldan Podgorica'ya 2 saatlik uçak yolculuğuyla gidin.

BAŞKENT PODGORİCA

Karadağın 185.000 nüfusuyla ülkenin %30'unu bünyesinde barındıran en büyük şehri. Bizim için bir ilçe büyüklüğünde olan şehir Karadağ için metropol denebilir. Bu şehirde zaman geçirmediğimiz için burayı kısa geçeceğim. Otobüsümüz Belgraddan Podgorica'ya yol aldı ve buradan bizde başka bir otobüse binerek budvaya geçtik. Ancak terminale girerken şehrin çevresinden geçerken görebildiğim kadarıyla dağların arasına kurulmuş tek düzlük alandaki yeşillikler içerisine apartmanların yerleştirildiği bir şehir. Sadece mimarisine bakarak bu şehirde bulunmanın pek bir anlamı olmadığınıvakit kaybı olacağını size söyleyebilirim çünkü bulunduğu ülke belki de Dünyanın en sevimli kasabalarına sahip bir ülke.

BALKANLARIN BODRUMU BUDVA

Budvanın tebeden görünüşü, deniz burnundaki küçük yer Stradi Grad( Eski Şehir)

 Podgoricadan 1 saatlik otobüs yolculuğuyla geldiğimiz Budva girerken bize küçük Akdeniz kasabalarını anımsatan bir kent. Virajlı yoldan inerken sağ tarafımızda bizim Akdeniz kasabalarına benzer şekilde villalarla birlikte apartmanların bulunduğu yerleşim alanı onun önünde pürüzsüz bir deniz. Bizden tek farkı biraz ileride minik bir oldtown'ı bulunması. Ayırttığımız hosteli ararken insanlara adresi soruyoruz ancak kimseden adresi tam bilen çıkmıyor. Yardımımıza Prizrenli bir amca yetişiyor. Türk olduğumuzu söyleyince ben Türkleri çok severim deyip hemen bizimle Türkçe iletişime geçiyor. Lehçe tam bir Ali şen lehçesi. Biraz yardımla çıkmaz yola konan otelimizi bulabiliyoruz. Karadağın halkı çok güleryüzlü ve modern görünümlü. Kendi boyutlarımıza yakın insanlar görürsek direk turist olduğunu anlayabiliyoruz. Lakin erkeklerin boy ortalaması 1.90 kızların boy ortalaması 1.78. Dinarik Alp denen bir ırkın temsilcileri kendileri. Oldukça atletik yapılı ve uzun boylular. Psikolojik olarak kendimizi biraz aşağılanmış hissettik. Ama bize benzer turistleri gördüğümüzde kendimize geldik.

Budva Eski Şehir




Budva da gezilecek yer ise belli old town. Zaten Karadağ oldukça küçük bir ülke ve nüfusunun 600.000 olmasından mütevellit şehirleri oldukça küçük. Bir bakıma her şehrin bir old town'ı var ve gezip tozabileceğiniz yer old town oluyor. Ama kafelerde oturayım, yemeği sahil kenarında yiyeyim derseniz plaj kenarında da düzgün yerler var. Benim önerim eğer otantik bir hava da kahvenizi, biranızı içmek isterseniz tabi ki eski şehir. 


Budva plaj kısmı ve gece hayatı;



Budva Plajı
 Orta uzunlukta bir plaja sahip olan Budva Adriyatik kıyısında. Ancak suyu İtalyanın doğu kıyılarına benzemiyor. Nedense bu bölüm Rimini de girmiş olduğum denizden bir hayli daha soğuktu. Ancak ben ve arkadaşlarım Akdeniz insanı olduğundan hamam gibi suya girmeye bünyemiz alışık. Yani su size oldukça iyi hatta ılık bile gelebilir. Plaj kısmının etrafında birçok gündüz kafe akşam disko olarak çalışan mekanlar bulunmakta. Biz 2 gece kalsakta bu şehirde 1'ini Arnavutlukta harcadığımız için sadece 1 gece bu mekanlara gidebildik. Toplamda 2 mekana gittik. Mekanlar gece Karadağ diskosu görünümlü Ukrayna diskoları . Parlayan pembe, sarı ışıklar ile biraz alt sınıf mekanlar.



Trocadero

Trocadero: Plaj kısmındaki gece mekanları beklentimizi karşılamayınca sahilde yürüyüşe çıktık ve iki ukraynalı kızla tanıştık. Bu arada söylemeyi unutmayayım Budva'da çok büyük bir Ukraynalı ve Rus turist bulunuyor. Sohbet ettiğimiz turistlerin yarısına yakını bu ülkelerden gelmişti. Belkide artık Deniz kum güneş üçlüsünü Türkiye yerine burada yapmak istiyorlar. Neyse hostelde duyduğumuz ve Budva da reklamı oldukça dönen Trocaderoya girişi yaptık. Mekanın girişi kızlar için bedava iken erkekler için 5 €. Mekan üç katlı alt kat ortasında barın bulunduğu ve çevresinde bir çok bistronun bulunduğu bir yer, üst katlar ise balkon katı. Alt katta birkaç tane de loca bulunuyor. Karadağın ve daha doğrusu tüm balkanların en önemli gece kulübüymüş burası. Mekan başarılı içkiler ucuz.


Stradi Grad(Old Town): Balkanlarda eski şehir anlamına gelen Old Town Stradi Grad olarak geçmekte. Her kasabanın kendine has bir eski şehri bulunmakta. Ceneviz mimarisinin bulunduğu bu sokaklarda gezmek oldukça eğlenceli. Kalabalık biraz az olsa kendinizi ortaçağın şovalyelerinden biri gibi hissedebilirsiniz. İçerisinde birçok mağaza, kafe, bar, fırın, kuaför gibi işletmelerin bulunduğu eski şehir Budva da gezeceğiniz ilk ve tek yer. Eğer Budvaya kalma amaçlı gelmeyip günübirlik gezmek için geldiyseniz sadece burayı görmeniz sizin için kafidir.


KÜÇÜK BİR CENEVİZ KÖYÜ PERAST

Perast 




 Budvadan kiraladığımız araçla küçük bir Karadağ turu yapalım dedik. Başlangıçta rotamız Herceg Noviye kadar olsa da yolların tek şeritli olması ve Kotorun çok güzel olmasına aracımızın arıza yapmasıda eklenince ancak Perast ve Kotora kadar gidebildik. Zaten Karadağ denilince 3 şehirde bulunmanız gerektiğinizi yazarlar genelde. Birde yanlarına Stefi stevan adasını eklerler. Bizde Stefi Stevan adasını Arnavutluğa giderken gördük . Perast Kotorun batısında bulunan bir yer ve Kotor lagünün ortasında bulunuyor. Sessiz sakin oldukça küçük bir köy. Denizin kıyısında bir kahve içerek gölü, göldeki adayı ve Perastı fotoğraflayabilirsiniz.


GÖRDÜĞÜM EN GÜZEL KASABADIR KOTOR

Eski Şehrin Sokakları Çok Dar Olduğundan Güzel Fotoğraflar çekmek bir hayli zor 

Karadağın en güzel kasabası Kotor 5.000 nüfuslu bir yerleşim yeri. Yazın nüfusu Budva gibi 3'e katlanıyor. Kasaba gerçekten sevimlilikten yıkılıyor. Stradi Grad dedikleri eski şehir ise Budvanın eski şehrine nazaran oldukça büyük. Girişteki tourist informationdan haritanızı almayı unutmayın. İçerisinde Türkçe açıklamalı olarak gezilebilecek, uğranması gereken yerleri yazıyor. Eski şehrin içerisinde birçok hediyelik eşya satan mağaza ve güzel kafe var. Burada rahat 4-5 saatinizi geçirebilirsiniz ve uygun fiyata güzel hediyelik eşyalar alabilirsiniz. Şehrin birde dağın eteklerinde bir kalesi var ve çok güzel fotoğraflar çekilebildiğini duyduk. Ancak 400 metre tırmanmak gözümüzü korktu ve çıkamadık.



Karadağda Gidilmesi Gereken Yerler: Kotor, Budva, Perast, Stefi Stevan
Mutfak ve Yemek: Doğruyu söylemek gerekirse Karadağda yerel yemekleri hiç araştırmadık. Sadece Hostelde kaldığımız gün Karadağın yerel çorbasını içtik. Ülkede 2 yemek kültürü yoğun hissediliyor. Baskın bir şekilde İtalyan ve restoranlara gittiğinizde Türk yemekleri. Birçok yerde burek, corba, pilav, baklava yazısı gördüm. Biz yine de Pizza, balık gibi yiyecekler yedik ve fiyatları da Türkiye den daha uygundu.


Yazarın Son Sözü: Karadağ bizim Balkanlar gezimizde en çok hoşumuza giden ülke oldu. Benim gözümde gezdiğim ülkeler arasında İtalyadan sonra en güzel ülkedir. Bunda ülke hakkında çok araştırma yapmadan gidip beklentimizi aşağıda tutmamız bir etmen midir bilemem ama fotoğraflara tekrar baktığımda pek etken olduğunuda düşünmüyorum. Karadağda 2 gece kalmak size yetecektir, ama tatilinizi deniz üzerine gerçekleştirmek istiyorsanız 1 haftalık bir Budva merkezli Karadağ tatili sizi oldukça tatmin eder. Eğer programınızda deniz yoksa ve gece hayatı benim için önemli değil derseniz Budvadan yerine Kotorda kalmanızı öneririm. Ekonomik fiyatlı konaklama, yemek ve gece hayatını bize sunan Karadağa teşekkürlerimi iletiyorum.



31 Temmuz 2013 Çarşamba

Bir Garip Ülke - Arnavutluk


ARNAVUTLUK

Nüfus: 2.821.977
GDP:  3.950 $
Etnik :%95 Arnavut, % 2-5 Yunan, %2 Diğer
Dil:  Arnavutça
Para Birimi: Arnavut Leki
İngilizce Dil Düzeyi: Zayıf
Güvenlik:  Orta
Hayat: Ucuz

Geçirdiğimiz Gün: 1
Harcanılan Para: 37 €

Nasıl Gidilir:
* İstanbuldan direkt uçuşla Tiran Rinas Ulusal Havalimanına 1:45 dakikada gidilebilir.

* Komşu ülkelerden:
   Kosova dan: Prizren ve Priştina dan otobüsle ulaşım
   Karadağdan: Ulcinj den İşkodraya , İşkodradan Tirana minibüsle ulaşım
   Yunanistandan: Atina dan Tirana otobüsle ulaşım (tek yön 30- gidiş dönüş 50 euro)

* Önerim: İş,akraba ve eğitim gibi zaruriyetten gidilmeyecekse Arnavutluğa hiç uğramayın, ama illa ki bu ülkeyi görmek istiyorum, tüm dünyayı gezecem bu ülkeyi de es geçmeyeyim diyorsanız öncesinde güzel bir balkan turu yapın ve karadağın gecesini gündüzüne katıp Budvadan 35 euroluk Arnavutluk turuna katılın.



-Kartallar Ülkesi Arnavutluk-



   Malum balkanların bize vize uygulamayan nadide ülkelere sahip olmasından dolayı 3 arkadaş Balkanları gezme kararı alıp Pegasus aracılığıyla Belgrad gidiş Saraybosna dönüş uçak biletlerimizi almıştık. 8 yaşındayken hediye gelen bol bilgili atlası aldığımda arka bölümünde ülkelerle ilgili fotoğraflı bilgiler yer alıyordu. Atlası aldıktan sonra yaklaşık bir yıl yaşıtlarımın uğraştığı tüm aktivitelerle ilişkim kesilmiş, sabah akşam hangi ülkenin nüfusu daha fazla, başkenti ne, hangisi düzlük hangisi dağlık gibi bir sürü bilgiye kafamı takmıştım. Arnavutluğu anlatan bilgilerin üzerinde İskender bey heykelini görmemle çocuk aklım oranın bana çok enterasan bir yer olduğunu söylemişti gerçi bunun nedeni tüm Avrupa ülkelerinin fotoğrafında birbirinden ihtişamlı kaleler, şirin evler veya fotoşoplu göller varken bu ülke sadece bir heykelle tanıtılmasıydı. Aklıma yerleşen Arnavutluğu da görmek için gezi planlarına burayı da ekledim. Arkadaşlarımın durmadan abi orada birşey yok Karadağ da kalalım deniz kum güneş yapalım boşa yol gibi laflarına çokca maruz kaldım. Gerçi Budvaya gittiğimizde güzel manzara ve balkan ülkelerine nispeten canlı olan gece hayatıyla benim de aklımı karıştırsa da sahilinde yürürken gördüğümüz Albania Tours for 35 € tabelası benim imdadıma bir nevi yetişti. Bu sefer arkadaşlarımında bu tur iyiymiş gider gelir seninde gönlünü yaparız demeleriyle 35 € luk gezimize kaydımızı yaptırdık. Tur 35 euro diyorum ama Budva da 2 adet Arnavutluk turu hazırlayan firma var ve her balkan ülkesi gibi Karadağda da pazarlık olayı revaçta. Bu turlarda bizim oranın ağzıyla kaça yaparsın, ne istersin abim gibi bir muhabbetle 3-5 euroluk indirimle katılabiliyorsunuz. 3-5 euro için uğraşmam diyecek olan olursa oraya gidince insan ucuzun ucuzu için uğraşıyor. Neyse 3 euroluk bilgi için 30 euroluk emek harcadıktan sonra tura gelirsek turda 3 adet şehir var ve bunlar Skoder(işkodra) Tirane(Tiran) Durres (Draç) şehirleri. Hepsi birbirinden estetik harikası (?) şehirler; kral şoförümüz ve rehberimiz sayesinde 10 saate yakın bir sürede geziliyor.




-Arnavutluktan İlk İzlenimler-

  Budvadan kalkan otobüsümüzle muhteşem bir deniz manzarası eşliğiyle Arnavutluğa giriyoruz. Girişte tur rehberimiz pasaportlarımızı alıp sınır polisine verdikten 15 dakika sonra Turkey deyip pasaportlarımızı iade ediyor. İlk işimiz pasaportlardaki Arnavutluk giriş damgasının nasıl olduğuna bakmak oluyor fakat sükut-u hayale uğruyoruz. (Birkaç ülkeyi dolaşırken geçilen sınırlardaki en zevk aldığımız harekettir damgaya bakmak) Sonradan öğrendiğimize göre Arnavutluk polisi pasaportlara giriş çıkış damgası basmıyor. Herhalde kimse bu ülkeye giripte yerleşmeyi düşünmez diye böyle bir uygulamayı es geçtiklerini düşünüyoruz.

     Arnavutluğa Karadağdan girdiğinizden itibaren farklı bir ülkeye geldiğinizi çok iyi anlıyorsunuz. Gerçek hayatta olmayan haritalar üzerinde çizgilerle ayrılmış o sınırların arkaları ciddi anlamda birbirinden çok farklı. Karadağ uzun zaman Venediğe tabii olduğu için İtalyan mimarisi evleriyle, kiliseleriyle ve dağlarıyla daha şirinken, dümdüz arazisi üzerinde köylerinde camiileriyle, ülkemizde gördüğümüz tarzdaki köy evleriyle Arnavutluk daha bizden bir ülke. Tabi Arnavutluk bizim gördüğümüz gibi dümdüz araziye sahip bir ülke değil hatta dağlık alanı düzlük arazisinden daha fazla olan bir ülke, benim anlatmak istediğim ise Karadağ girişinden sonraki gözle görünür farklılık.
   Birkaç küçük köy geçtikten sonra ilk adresimiz İşkodra oluyor.


 Shkoder (İşkodra)

 Gezilecek Yerler:
 Ebu beker camiisi, İşkodra Ortodoks Katedrali ve Kol Idromeno Sokağı




Kol Idremeno 

        İşkodra 1392 yılında Yıldırım Bayezidin girmesiyle ilk kez Osmanlı imparatorluğu himayesine girmiş ve 1467 yılında Fatih Sultan Mehmet Dönemiyle Arnavutluk Cumhuriyeti kurulana kadar Osmanlının Rumeli Beylerbeyliğine ait bir sancak şehri olarak kalmış ve bu nedenle bölgede İslamiyet (Bektaşi) çokça yayılmış. Arnavutluk çoğunluğu (%60) Müslümanlardan oluşan bir ülke. Fakat 1913 te Arnavutluğa verilen İşkodra bölgesi ünlü Enver Hoxa döneminde (sonradan yazacağım) birkaç camii hariç tüm camiilerini komunist rejim yüzünden kaybetmiş. Şehirde o dönemlerden kalan en eski camii Kurşunlu Camiisi bulunmakta, onu da biz görmedik galiba şehir dışında bir yerde. Biz ise Ebu Beker Camiisine gidebildik. Bu camii Arnavutluğun en büyük camiisiymiş. Tabii en büyük deyince gözünüze çok ihtişamlı bir camii gelmesin bizim 'şehrimizin en büyük camiisi' diye nitelendirdiğimiz büyüklükte bir camii. Bu camiinin Osmanlı tarafından yapıldığını kapısının üzerindeki tuğradan anlamamız zor olmuyor. Bu bilgiyi ise turdaki insanlardan sadece biz biliyoruz, çünkü rehberimizin bundan haberi yok.
Ebu Beker Camii






















Bıdık
 Buradan sonraki durağımız Camiinin yanı başında gayet kardeş bir şekilde duran Shkoder Ortodoks Kilisesi oluyor. Bu kilisenin tarihi bir önemi var mı bilemiyorum ama görüntüsü biraz ilginç. En son olarakta Camii ve Kilisenin hemen arka tarafında (yürüyerek 3 dakika) Kol Idremeno sokağına geçip kısa bir tur atıyoruz. Sokağa adını veren Kol Idromeno 1860 -1939 yılları arasında yaşamış Shkoder doğumlu heykeltraş, ressam ve mühendis. Bu sokak, tarihi evleri, evlerin içinde bulunan takıcılardan altıncılara çeşitli dükkanları, kafelerinde ekspresso içen Arnavutları ve sokakta dilenen 5-6 yaşında bir sürü dilenci çocuğuyla Shkoderin tek tarihi sokağı. Sokağın sonunda da Meryem Ana heykeli bulunmakta. Sokaktan otobüse yürürken Arnavutları biraz kesmeye başlıyorum. İnsanlar küçük bir şehir de yaşayan tipik Türk insanlarına çok benziyor. 1.70-75 boyları  arasında esmer erkeklerle 1.60-65 boylarında esmer kızlar. Kızlar bizim kızlara göre biraz daha güzel olmasına rağmen ortalama bir Balkan kızına göre biraz çirkin kalmakta. Yani kızları gayet güzel ama önceden gezmiş olduğumuz Karadağ ve Sırp kızlarının baya iyi olan güzellikleri yanında gölgede kalıyorlar. Keza erkekleri de öyle 1.85 altındaysanız ve kaslı bir yapıya sahip değilseniz Sırbistan- Karadağda komplekse girebiliyorsunuz ama rahat olun Arnavutlukta öyle bir sıkıntınız olmayacak.
Shkoder Ortodoks Kilisesi
-Durres (Durç)  -

 Dünyanın Çok Küçük Olduğunu Anladığımız Yer-


Durres Ticari Limanı
     Durres, Arnavutluğun Antalyası olarak bilinen deniz kıyısındaki bu şehir, Arnavutluğun en büyük limanını elinde bulunduruyor. Deniz kıyısına dikilmiş apartmanlarıyla tipik bir Türk şehrine benzemekle birlikte Arnavutluğun geneli gibi bakımsızlıktan benzetildiği Antalyadan baya bir geri kalmış bir şehir. Baya bir aç olduğumuzdan Durresi gezmeden direk en büyük binasında (Yanlış hatırlamıyorsam 20 katlıydı) piza yedik. Yediğimiz pizaya piza denirse tabi, 45 dakika sonra altı yanmış kaşarlı pide tarzında birşeydi. Neyseki manzaramız güzeldi. Denizin bir şehri güzelleştirdiği fikrinin doğruluğu bu şehir içinde geçerli oluyordu. Yapılanmaya çalışan bir liman kenti fakat masmavi bir deniz... Deniz demişken Durres Arnavutluğun İtalyaya en yakın yeriymiş ve radyolarında italyan kanalları çıkıyormuş. İtalyancada Arnavutlukta İngilizceden daha çok bilinen bir dilmiş. Yemeğimizi yerken benim için şok edici bir gelişme gerçekleşti. 30 yaşlarında tıfıl bir kız yanımıza gelerek arkadaşımdan kendi fotoğrafını çekmesini istedi. Bunu kabul eden arkadaşım fotoğraflarını çektikten sonra kızı pizzamızdan yemesi için masamıza dahil olmasını teklif etti. Bunu duyan kız hiç tereddütte bulunmadan pizayı yerken yüzü çok tanıdık geldi, bu kimdi ya ama Arnavutlukta tanıdığım biri nereden çıkabilir diye düşünürken fotoğraftaki flaş birlikte beynimdede flaş patladı. Bu kız Couchsourfingde ablama gelen ve olaylı bir şekilde ( İstanbulluların kendisine saldıracak olmasından korktuğunu) ayrılan Christinne di. Gerçek hayatta görmedğim sadece fotoğraflardan gördüğüm bir insanı Arnavutlukta görmem benim kadar ona da sürpriz oldu. Çünkü Cristinne daha önceden benim fotoğrafımı bile görmemişti. Neyse bu ayrıntıyı da geçtikten sonra otobüsümüzün kalkmasına dakikalar kaldığını farkettik ve koşturarak gitmek istedik fakat Arnavut kardeşlerimizin hesabı geç getirmesi üzerine otobüsteki insanları tipik Türkler olarak biraz beklettik.

Not: Garsonlara fazla güvenmeyin biraz cebe indiriyorlar, acelemiz olduğunu gördüklerinde 4 euroluk yemeğe 6 euro bedeli yazmışlar, tabi biz iş işten geçtikten sonra anlayabildik yediğimiz kazığı.


-Tirane (Tiran)
Gezilecek Yerler:
-Ethem Bey Camii, Ulusal Tarih Müzesi, İskender Bey Meydanı, Enver Hoca Piramidi

   Proud be Albanian , bu sözü hemen hemen tüm Arnavutlardan duyabilirsiniz. Arnavutlarda milliyetçilik duygusu biraz fazla olsa da geneli Türk insanına benzmekte. En fazla şaşırdığım şey ise Türkiyedeki Arnavutların fiziki özelliklerinin çok iri olmasına rağmen Arnavutluktaki Arnavutların boylarının hiçte uzun olmaması hatta ortalama olarak bizden bile kısa olabilmeleri. Karadağ ve Sırbistanda gördüğümüz o dev gibi insanlardan sadece 3 saat uzaklıktaki bu şehirdeki insanlar gayette normal standartlarda ve görünümleri oldukça Türklere benzemekte. Yalnız Arnavutların dağlık alanlarında yaşayan Arnavutlar Slav ırklarından olduklarından baya uzun boylu oldukları biliniyormuş. Tiran 900 bine yakın nüfusuyla Arnavutluğun 3 te 1'ini bünyesinde taşıyor. Şehir daha çok şantiye alanına benzemekte. Son yıllarda atağa geçmeye çalışan Tiran birkaç yıla kadar daha şehir görünümüne benzeyeceğini düşünmekteyiz.


İskender Bey Heykeli
Arkada Ulusal Tarih Müzesi ve İskenderbey Parkı
(İskender Meydanını oluşturan Park)
    Gezilecek yerleri ise bir meydandan oluşmakta. Bu meydanda İskender bey heykeli, komünist döneminde yapılmış olan Opera binası, Ulusal müze ve Ethem Bey camii bulunmakta. Gitmeden önce çokca araştırma yaptığım Arnavutluk daha önceden de belirttiğim gibi Enver Hoxa dönemini atlatmış bir ülke olduğundan Camii ve Kilise bazında yetersiz durumda. Çokça ünlü olan Ethem bey camii ise Osmanlı döneminde inşa edilmiş, Enver Hoxa döneminde ibadete kapatılmış ve müze haline getirilmiş, 90lı yıllarda ise komünist rejim kalkınca tekrar ibadethaneye açılmış tek kubbeli küçük bir camii. Buralara gittikten sonra gitmeden önce ibadetimi gerçekleştirdiğim Camiilerde Arnavutluğa yapılan Camii yardımlarına kuşkuyla baktığıma pişman olduğumu farkettim. Bu meydanda da diğer Arnavut şehirlerinde olduğu gibi trafik ışığı problemlerinden dolayı caddelerde dikkatli yürümeniz gerekmekte. Meydanı gezdikten sonra yakınlarındaki caddelerde kısa turlar yapabilirsiniz. Biz çok fazla iç bölümlerine girmedik, Türkiye dekine benzer sokak pazarları bulunmakta fakat çok tekin görünmemekteydi. Bununla birlikte zamanınız var ise Enver hoca piramidi bu merkeze yakın bulunmakta, damadı ve kızı tarafından adına adledilen müze bugünlerde konferans ve eğlence merkezi olarak kullanılıyormuş. Pek birşey göremediğimiz ve görme umutlarımızı kaybettiğimizden direk Sarajeto adında bir kafeye oturup 1 euroyaTurk kahvelerimizi içtik. Yalnız euro dediğime bakmayın burada Lek geçiyor ama euroyu bazı yerler kabul edebiliyor. Bu sırada yanımıza gelen ve üstünde Arnavutluk bayrağı olan kalemleri satmak isteyen 12 yaş görünümlü 18 yaşındaki çocuklarla biraz sohbet ettik. Sohbetimiz sırasında Arnavutların diğer balkan ülkelerinde olduğu gibi benim ismini dahi bilmediğim Türk dizilerini çok sevdiklerini ve Türkiyeye imrenerek baktıklarını gördük. Tüm çocuklar 3 kalem 5 lira, siktir git deyip geziyordu :)


Tiranda ağaç gölgelerinde sere serpe uyuyan insan görmeniz hiçte şaşırtıcı değil

Türkiye hakkında çok şey bilen gençler
(Küçük gözüktüklerine bakmayın hepsi reşit) 

-Arnavutlukta Gidilmesi gereken diğer yerler:
Berat ve Elbasan

Son Sözler: Arnavutluk kendi halinde, geri kalmış, kapitalist dünyaya yeni yeni açılan ve heryeri şantiyelerle dolu olan bir ülke. Turistik anlamda pek birşey bulunmayan ve insanlarının ingilizce bilmediği bir şehir. Yazının başında da söylediğim gibi herhangi bir zaruriyetten dolayı gelmiyorsanız Turistik gezi anlamında Arnavutluğu listenize eklemenize bence gerek yok.Keza ben bir daha bırakın Arnavutluğa gelmeyi, uçakla bile üstünden geçmeyi düşünmüyorum.


http://www.balkanviator.com/en/bus